Blog Detayı

Bir Taraftan İnsan Kazanırken, Bir Taraftan İnsan Kaybetmeyin

(4 dakikalık okuma)
Bir Taraftan İnsan Kazanırken, Bir Taraftan İnsan Kaybetmeyin

Bir Taraftan İnsan Kazanırken, Bir Taraftan İnsan Kaybetmeyin

 

Hayat yolculuğunda hepimiz, farkında olarak ya da olmayarak insanlarla bağlar kuruyoruz. Kimimiz dost kazanıyoruz, kimimiz yeni ilişkiler, iş arkadaşları, yol arkadaşları ediniyoruz. Fakat bir taraftan insan kazanırken bir taraftan insan kaybetmeyin. Çünkü kazandığınız her yeni dostluk, kaybettiğiniz bir kalbi telafi etmiyor.

 

Kırılgan Kalpler, Sessiz Hafızalar

 

İnsan kalbini kırmak, benim lügatımda yok. İnsanlara kötü davranmak, istemedikleri hareketleri yapmak da öyle. Çünkü biliyorum ki insanlar kırılgan ve alıngan varlıklar. Her ne kadar “Ben alınmadım, kırılmadım.” deseler de, kalplerinin bir köşesinde sizin yaptığınız davranışı saklarlar. Ve gün gelir, o hatırayı yeniden açma ihtiyacı duyarlar. İşte o an, aslında hiç beklemediğiniz bir kırgınlık önünüze çıkıverir.

 

İnsanız, Nefsimiz Var

 

“Lügatımda yok” desem de, ben de bir insanım. Nefsime yenildiğim anlar oluyor. Kimi zaman arkadaşlarımla şakalaşırken, dozunu kaçırabiliyorum. Her ne kadar kimseye kaldıramayacağı espriler yapmamaya dikkat etsem de, bazen karşı tarafın sessizliği gerçekten güldüğü anlamına gelmeyebiliyor. Belki dost oldukları için bir şey demiyorlar ama bu, kırılmadıkları anlamına gelmiyor.

İşte tam da burada kendime yeniden hatırlatıyorum: Bir taraftan insan kazanırken bir taraftan insan kaybetmeyin. Çünkü bazen bir söz, bir bakış, bir davranış; biriktirilmiş onca güveni, samimiyeti ve sevgiyi bir anda gölgeleyebiliyor.

 

Yaşadığım Bir Olay

 

Geçen gün yine bir tramvay yolculuğuna çıkacaktım. Tramvay durağının dışında bir arkadaşımı bekliyordum. Beklerken, 12-15 yaşlarındaki bir küçük kardeşimiz ile durak güvenliği arasında yaşanan münakaşaya denk geldim. Güvenlikçi Beyefendi, küçük kardeşimize yanlış bir söz söyledi. Demek ki ben gelmeden aralarında ufak bir olay geçmiş ki, güvenlik böyle bir cümle kurma ihtiyacı hissetmiş.

 

Bu sözü söylemesini tasvip etmiyorum çünkü kendisi 50-60 yaşlarında aklı başında bir insan, karşısındaki ise bir küçük kardeşimiz. Tabii ki her durumda kardeşimize hak vermek de doğru değil. Eğer Güvenlikçi Beyefendi bu sözü kullandıysa, muhtemelen kardeşimiz de onun sinirleriyle biraz oynamış olmalı.

 

O esnada küçük kardeşimiz, orada bulunan birinden tramvaya binebilmek için kartını tutmasını istedi ama o kişi kartı okutmadı. Ben de “Gel bakalım, ne oldu?” diye seslendim. Kardeşimiz “Güvenlikçi Beyefendi kart tutmadan binmeme izin vermiyor.” dedi.

Burada görevli aslında haklıydı. Çünkü diğer yolcuların hakkını korumakla yükümlüydü. Ama karşındaki kişinin bir öğrenci yaşında olduğunu düşünürsek; 9 TL’lik öğrenci biletinin belediyeye ne zararı olabilirdi ki? Bazıları bazı yerlerde çok ucuza yemek yerken, yüksek maaşlarıyla keyif çatarken… 🙂 Neyse, ben kardeşimizin geçişi için kartımı okuttum (sivil kart 22 TL idi). Güvenlikçi Beyefendi bir şey demedi çünkü baktığımızda, demeye de hakkı yoktu. Herkes para karşılığında birbirine kartını okutabiliyor, bu da normal bir şey. Belediyenin sonuçta zararı yok, para yine kasaya giriyor.

 

Kartı okuttuktan sonra arkamı döndüm ve “Ne oldu abi?” dedim. O da “Ver bakayım kartını, kontrol edeyim.” dedi. “Al bak.” dedim ama “Benim kartıma bakmaya hakkın yok.” diye de ekledim. Bunun üzerine, “Öğrenci kartını başkasına okutamazsın.” dedi. (Bu arada kartımda “öğrenci” yazıyor ama aslında sivil; çünkü henüz değiştirmemiştim.) Ben tam giderken arkamdan geldi ve “Niye bakamazmışım? Buradan ben sorumluyum.” dedi. Haklıydı, buna bir şey diyemem. Ama bunu daha nazik bir şekilde, “Kartınıza bakabilir miyim?” diye rica ederek söyleyebilirdi.

 

Tam bu sırada bana şöyle dedi:


“Oldu, bir de kırmızı halı serelim, beyefendi diye hitap edelim.”

 

Oysa kırmızı halıya gerek yok, “beyefendi”ye de gerek yok. Ama ricaya gerek var. Çünkü ben insanım, o da insan. Birbirimize karşı saygılı ve kibar olmak zorundayız.

 

Orada yaptığım hata şuydu: Bir insan kazandım ama bir insan kaybettim. Aslında Güvenlikçi Beyefendi’ye şöyle diyebilirdim:
“Bakın, kardeşimizin yerine kartı ben okutuyorum. Kartım sivil, kendisinden karşılığında para da almıyorum. Siz de küçük kardeşimizin geçmesine zorluk çıkarmasanız daha iyi olur.”

 

Küçük kardeşimize de şunu diyebilirdim:


Güvenlikçi Beyefendi burada aldığı maaşın ve işinin sorumluluğunu yerine getiriyor. Diğer insanların hakkını korumak zorunda. Onun görevine saygı duy. Bir daha kartın yoksa, kibar bir dille kartının yanında olmadığını söyle, borç olarak okutacağını belirt. Ve sakın zorluk çıkarma.”

 

Küçük Ayrıntılar, Büyük İzler

 

Hayatta küçük şeyler önemlidir. Bir tebessüm, gönülden edilen bir teşekkür, samimi bir “nasılsın?” sorusu insan kazandırır. Ama aynı şekilde, küçücük bir dikkatsizlik, kırıcı bir söz, umursamaz bir davranış da insan kaybettirir. Biz fark etmesek de karşımızdakinin zihninde bu izler kalır. Unutmamalıyız ki: insan ilişkilerinde dostluk kazanmak, düşman kaybetmekten daha değerlidir. Fakat dost kazanırken, yanlış bir adımla bir başka dostu kaybetmek; hayat yolunda en büyük kayıplardan biridir.

 

Sonuç olarak, o gün biraz daha sağduyulu davranabilseydim hem küçük kardeşimizi kazanabilir hem de Güvenlikçi Beyefendi’yi kaybetmezdim. Hayatta çoğu zaman mesele, haklı ya da haksız olmak değildir. Asıl mesele, hem kendimizin hem de karşımızdakinin onurunu koruyarak iletişim kurabilmektir. Hatalarımızdan ders çıkarırız; bu dersler, bize yeni yollar açar. Her yanlış adım, aslında daha insancıl, daha anlayışlı ve daha olgun davranabilmemiz için bir fırsattır. İnsan ilişkilerinde asıl başarı, kimseyi incitmeden ilerleyebilmektir.

 

Bu yüzden kendime ve herkese tekrar hatırlatıyorum:


👉 Bir taraftan insan kazanırken, bir taraftan insan kaybetmeyin.

Bir Taraftan İnsan Kazanırken, Bir Taraftan İnsan Kaybetmeyin
Bir Taraftan İnsan Kazanırken, Bir Taraftan İnsan Kaybetmeyin

Yorumlar (0)

Yorum Yap